Monday, January 18, 2016

Neden Nasil

Neden ve nasıl gittiğimle ilgili yazıyorum. Uyarıyorum: uzun bir yazı.
NEDEN BU GİDİŞ?
Sebebi: Gezi olayları. Evet bu kadar net. Gezi olayları sonrasında geleceğimle ilgili umutlarımı kaybettim. Sadece benim değil, kızımın geleceği için de endişeliyim. Ülke hep mükemmel değildi, ama Gezi’de tüm haklarımızı kaybettik. Miting yapma hakkımızı, protesto etme hakkımızı, hakkımızı isteme hakkımızı, hepsini. “Sesini çıkaranı öldürürüm” dendi, öldürüldü de. Susmak ile tehlike arasında bırakıldık. Ben, ikisinden birini seçmek istemiyorum!
Gezi’ye ek olarak, IŞİD’in adamları etrafımızda, sokağımızda. Adamlar aniden “ya Allah bismillah” deyip önündeki kişinin boğazını kesebiliyor. Korkusu yok. Onlara göre bizler günahkârız ve ölmeyi hak ediyoruz. Ankara’da binlerce IŞİD üyesi var. Ve ilginç bir dokunulmazlıkları var. Ben korku içindeyim. Zaten son zamanlarda 22 canlı bomba ile ortak yaşıyor olmak, sinirlerimi bozdu. “avm’ye gitmeyin, metroda bomba alarmı” vb. Canlı bombaları geç, kürtçe konuştu diye birini öldürenler, “sen zaten Gezi’cisin” diye karakolda işkenceye maruz kalanlar… Her yerimiz iç savaş. Can güvenliğim olduğunu düşünmüyorum. Maslov piramitinin en alt katı var ya, oradayım ben…
Başka başka… Eğitim sistemi. Gerilemekle kalmadı, düzeltilmesi çok zor bir hale geldi. Burada mı okuyacak kızım? Kız- erkek ayrı sınıflarda, “zorunlu” verilen seçmeli derslerle. Şu an hükümet değişse, eğitim sistemini düzeltmesi 5-10 yıl alacak ve kızıma yetişmeyecek.
Herkesin umutları olabilir geleceğe yönelik, “böyle kalmayacak ki” denilebilir. Ben pozitif değilim. İyi olacağına inanmıyorum. Muhtemelen en eğitimli en özgür kesimin içinde yaşıyorum. Fanus gibi. Şu çevrede bile etrafımdakilerin gitgide yobazlaştığını görüyorum. Sonuçta halk, bu. Geleceği düzeltir diye düşündüğümüz halk. Ve maalesef benim bu halktan umudum yok. Başka bir ülkede daha güven içinde yaşayabileceğime inanıyorum.
Gidişim, bu sebeplerden işte…  
Ha bu arada, beni 2004’ten beri tanıyanlar bilir, elimde hep bu yurtdışı jokeri vardı benim. İnat ettim kalmak için. Sebepleri bana kalsın. Bu kadar inatla kalmışken şimdi gitme kararı vermem, benim için zor oldu. Emeklerini ve amaçlarını bırakmak gibi bir şey…

NASIL OLDU PEKİ?
Gezi olayları sonrasıydı, “gidelim” istedik. Bunun için, önce plansızca bildiğim büyük firmalara (Airbus, Bombardier, Thales, Lockheed vb) başvurdum. Tabii reddedildim. Sonra oturdum bir plan yaptım: CV’mi elden geçirip, zenginleştirip, LinkedIn sitesini aktif kullanarak planlı başvurular yapacaktım. Bir harita oluşturacaktım. Bunu hemen değil, bir kaç yıl içine yayarak yapacaktım. Konsantre olarak… Şirketleri ve projelerini takip edecektim. Acele etmeyişimin sebebi, iyi bir iş bulmak ve yaşam standardımı düşürmeden taşınmak isteyişim. “her işi yaparım” diyerek daha kötü şartlarda yaşamak istemedim. Kariyerime uygun, profesyonel bir iş bulabilirim.
2015 başlarında CV’mi düzelttim, LinkedIn’e koydum. Üyeliğimi Premium’a çevirdim (ne demişler: Para Verirsen Olur ☺). Bu arada çok yoğunum, iş dışında hiçbir şeye bakamıyorum kahretsin… Planı 2016’ya salladım. Plan dediğim de şu: 2016’da haritayı oluşturmak, gerekli kişilere direk ulaşmak ve başvurulara başlamak. Yoğunluktan hiçbir yere bakamıyorken tek umudum, birilerinin beni bulması. “Gel bizde çalış” diyen biri olursa (!), beni ararlarsa, üst sıralarda beni görecekler, Premium üyelik bunu sağlıyor… Tam bu sırada bazı sebeplerden iş yerimde bölüm değiştirdim (planın parçası değildi, hatta planı bozdu bile. bunun sebebi başkaydı). İşimi bıraktım. Elimde eski işime dair konferanslara göndermek üzere yazılmış 4 bildiri vardı (başta işimi bıraktım, bu yazılar da elimde patladı diye üzülüyordum ama her işte bir hayır varmış, bakın neler getirecek o yazılar). Artık kimse beni o konferanslara göndermez diyerek bunları internet üzerinden ücretsiz yayınladım. Daha birinciyi yayınladıktan sonra birkaç teklif geldi. ikinciyi yayınladım, birkaç tane daha geldi (bilsem daha önce yayınlardım. Hatta konferanslara giderek sunduklarımı bile buradan paylaşırdım).
Genellikle, tecrübeli mühendis arıyorlardı. Fakat 27 Temmuzda öyle bir teklif geldi ki, o tam olarak beni arıyor: hem emniyetçi olacak, hem uçuş kontrol sistemi ve otopilot sistemi emniyet analizleri hakkında tecrübeli biri olacak, hem Avrupa sivil otoritesi ile çalışmış biri olacak, hem de uçuş emniyeti gösterme konusunda tecrübeli biri olacak. Denk gelmek dedikleri şey bu olmalı. Ülke: Japonya. Daha önce hiç düşünmemiştim. “Kanada ya da Slovenya olsa keşke” demiştim sadece... Teklif iyi, iş tatmin edici, ülke de iyi…
Kabul ettim ve gidiyoruz millet. Ailecek.
Araştırdım, eğitim sistemlerine göre ilkokul 6 yaşında başlıyormuş. Janset’in 3 yılı var. 3 yılda eşek değil ya Japonca’yı söker, okula başlar.
İyiiiice mülakatlarla ilgili bilgi isterseniz: insan kaynakları ile mülakata girmedim. İlk mülakatım teknik mülakat idi, FAA’de (Amerika Havacılık Otoritesi) DER olarak çalışmış biri beni mülakata aldı. Müdürüm o olacakmış. Tam 1 saat sürdü. Ama sınav gibi değildi; genelde iş bu, yapabilir misin, ister misin, gelmeye hevesli misin gibiydi. Sonucunu heyecanla bekledim. Bu mülakatta bir çok adayla görüşmüş, ama aralarında bu tecrübeye sahip en genç kişi benmişim. “bu aday iyi çalışır” demişler (kaderim her yerde aynı, görüyorsunuz ☹). Tam işe alım süreci başlayacakken, organizasyon değişmiş firmada iyi mi! Bu amcayı direktör yapmışlar, altına Boeing’den yeni müdür getirtmişler. Yeni müdür demiş ki: “ekibimi ben kurmak isterim. Adaylar arasından istediğimi ben seçeyim. Önceki seçimi boşverelim, tüm adayları çağırın”. Bu adam daha titizmiş, iş tecrübesi dışında çok fazla detaya bakıyormuş. Önceki amcanın seçtiği adayları beğenmiyormuş. İlginç bir şekilde, dikkat ettiği her şey bende vardı. Onu da geçtim. Oh be… bi daha organizasyon değişmesin lütfen! Germeyin beni.   
NEDEN JAPONYA?
Dediğim gibi ben seçmedim, firma beni buldu. Ama aslında çok iyi bir yer gitmek için. Avrupa’daki arkadaşlarım, IŞİD saldırılarından beri sıkıntı yaşıyor. Müslümanlara direkt kötü muamele olmasa da, kötü bakıldığını belirtiyorlar. Amerika olabilirdi ama olmadı. Rusya’yı söyleyeme gerek yok. Zaten orda iş de yok. Japonya’ya ise henüz bulaşmadık ☺ henüz bir antipatileri yok. İyi denk geldi yani…

NELER VARMIŞ JAPONYA’DA?
Baktığım kadarıyla iyi bir eğitim sistemi var. Taa kreş eğitimi bile iyi. Tüm yapılar çocuk odaklı. Bizimkilerden çok değişik yapıda evleri var. Kutu olarak veriyorlar, panellerle içine sonradan oda yapılıyor. Yerlerde tatami denilen farklı bir kaplama var, 1m*2m standardında, pirinçten yapılmış. Ülkede pirinç bol, ondan mı acaba… Hava Ankara’dan birazcık daha soğuğa benziyordu, ama aylardır her gün bakıyorum, her gün buradan daha sıcak. Nem yüksek. Özellikle yazın şıpır şıpır ter dökecekmişiz. Yazın Ankara’daki nem oranı %40 iken oradaki oran %80. Yaşam pahalı. İKEA mesela %20 daha pahalı ☺
Anlaştığım şirket, tüm masraflarımı ödeyeceği için bana iyi bir hayat standardı sağlıyor. Kazancım sadece yeme içme ve gezmeye gidecek.
Yol çok uzun, ankara – İstanbul – tokyo – nagoya şeklinde 3 uçak ile gidiliyor. İstanbul-tokyo arası 14 saat. Total yol 24 saat (nasıl oluyo ben de anlamadım). 24 saat jansetle yol gitmek çok zor. Amerika-ankara arası 17 saatte perte çıkmıştım. O yüzden maalesef, her ne kadar ailemi ve dostlarımı çok özlesem de, gelmem. Biliyorum, gelmem. (zaten ilk yıllık iznim 1,5 yıl sonra). Siz gelin. Hele çocuksuzlar, ya da çocuğu büyütmüş olanlar, siz uyuya uyuya gelirsiniz.
Gideceğim şehirde her sokağa giden metro varmış.
Sağlık sistemleri, özellikle doktorları çok iyiymiş. Ama durum ne kadar ciddi olursa olsun önce bir anket dolduruyorlarmış, tüm detayları oraya yazmak gerekiyormuş. Herkes bundan şikâyet ediyor “sorsalar ya, niye yazıyoruz” diye.
Adım başı çocuk parkı, adım başı güzellik merkezi ve masaj salonu varmış. Bu kısım beni heyecanlandırıyor. Saç kesimi pahalıymış (25 dolar gibi). Ülkede 3000 türk varmış. Ulen nerrrden tee o kadar yol gittiniz de yerleştiniz… çoğu ordu’luymuş. Ordu’lu, iyidir.
Ülkede teknoloji kullanılmıyormuş. Bu konuyu araştırdıkça hayrete düşüyorum. Hiçbir evde bulaşık makinesi yok. Markette de bizimkiler gibi yok. Minicikler var, plastikten. Ve çok pahalı (1300 TL gibi). Dolap/çekmece içine yerleştiriliyor. Çok saçma. Neyse, çamaşır makinesi, çok eski modeller kullanılıyormuş. Üstten kapaklı, tek programlı (o da soğuk su programı). Yine arasanız, markette bundan başkası satılmıyormuş. Tüm evi ısıtan sistemleri icat etmemişler henüz. Gazlı soba ile salonu ısıtıyorlar.
Şimdilik öğrenebildiklerim bu kadar.

EE SONRA NE OLACAK?
Onu ben de bilmiyorum. Hiçbir planım yok. Kontratım iki yıllık. İki yılda bakalım hayat neler getirecek…


Simdilik bu kadar. Sevgiler, saygilar....
Opucukler






GİDİŞİMİZ NASIL KARŞILANDI
İşte size istatistikler:
(not: sadece kendi çevremi yazıyorum, Özgür’ün arkadaşları nasıl karşıladı pek bilmiyorum)
Ben mutlu oldum diye mutlu olanlar: %41
Yazmazsam olmaz, benimle ilk mülakatı yapan direktörle ne kadar istekli konuştuysam artık, kendi ekibi için değil de benim için çok sevindi. Sayıya dâhil etmedim.
“eh iyi valla senin adına sevindim” diyenler %28
Beni de al diyenler %18
Israrla maaşımı öğrenmek için herkese soru soranlar (ben umurlarında değilim) %10
Buranın nesini beğenmeyip başka ülkeye gidiyorsunuz diye burun bükenler   %8
Gittik diye üzülen, gitmemizi istemeyen %2
Oh be gitti, kurtulduk diyenler: ?
Toplam kac kisi diye dusundunuz degil mi. soylemeyecegim :)


Friday, December 13, 2013

Sarp'ın Umudu Kampanyası


En son yazdığımdan sonra da bitiremedim. Olmuyor, bitemiyor... hesabıma para gönderen bir iki kisi oldu, listeye yazıyorum. Yazmakta biraz geç kaldım, herkes verecegini versin ve (bu sefer gercekten) bitsin dedim.

----------------------------------------------------------


Bitti yazmıştım ama bitmemiş.
Bugün kocaman kalbi olan bir tanıdığım, çok değer verdiğim biri, 5100 TL göndererek üçüncü bir çocuk için umut oldu. Kendisi daha önce benzer bir kampanya başlatmış, gerekenin yapılmasını sağlamış, hepimizin sevdiği bir ağabeyimiz.
yeni yıl hediyesi :) yuppiiiiiiii    :)))

-------------------------------------------------------------------------------------------
Ve kampanya bitti :)
112 kişinin katılımı ile 12 bin TL toplandı. Dekontu herkese mail attım. o kadar mutluyum ki...
Ve bende e-mail adresi olan herkese teşekkür yazısı gönderdim. Buradan takip eden ve e-mailimi almayan varsa, bana e-mail adresini yollayabilirse dekontu ve teşekkür mailini onlara da göndermek isterim.
Alttaki listeyi güncelledim, son hali budur.

Etrafımda ne güzel insanlar varmış... İyi ki böyle bir çevrede yaşıyorum.

Dernek yetkililerinden gelen teşekkür mailini aşağıya kopyalıyorum. Herkese mutlu bir yıl dilerim.

**
Merhaba Sırma Hanım;

Desteğinizin ve bunun da ötesinde yaptığınız girişimin anlamı o kadar büyük ki.. İnanın, aslında siz ve çalışma arkadaşlarınız gibi duyarlı kişilerin hala var olduğunu gördükçe, yaptığımız işe, kendimize ve en önemlisi de insanlığa olan inancımız, güvenimiz artıyor.

Derneği kurduğumuz günden beri, zaman zaman üzülsek, hayal kırıklığına uğrasak da; bizim güzel ülkemizin insanlarının damarlarına, genlerine kodlanmış olan yardımlaşma, imece duygusu demek ki hala yok olmamış, diye düşünüyor ve umutlarımı da çoğaltıyorum..Sayenizde...

Kredi kartı ile ödeme, online bağış gibi sistemler; kurulduğumuzdan beri aklımızda..Ancak bankalar yıllık 500 Dolar civarında ücret istiyorlar bu hizmet karşılığında..Kıyamıyoruz o kadar parayı bankalara vermeye.. Şimdilik bekliyoruz. Belki her yıl için bu ücreti üstlenecek sponsor bir banka ya da birilerini bulmak daha doğru gibi geliyor bize..

Kuzularımızın ihtiyaçları konusunda güzel yollar katediyoruz..Henüz web sayfamızda yayınlama fırsatı bulamadık ama sevineceğinizi bildiğim için sizinle buradan paylaşmak istedim: 16 çocuğumuza Ekim ayında sipariş verdiğimiz banyo sedyeleri, Almanya'dan geldi ve ailelere yılbaşı hediyesi olarak teslim edildi..( Facebook sayfamızda resimleri bulabilirsiniz ) Şimdi sizin gönderdiğiniz 12.000 TL sayesinde yine çocuklarımız ve ailelerinin yüzlerindeki mutluluğu görebilme şansını bulacağız..Eksiğimiz çok biliyoruz ama onlar da yavaş yavaş tamamlanacak:) Bu şekilde sair masraf kalemlerini daha rahat karşılayabileceğimiz günler de gelecek.

Bu anlamlı katkınız için size ve arkadaşlarınıza binlerce binlerce teşekkür eder;bu vesile ile sizin ve şahsınızda çocuklarımıza UMUT elini uzatan her değerli güzel yüreğin yeni yılını, içten duygularımla kutlarım.Sağlıklı, huzurlu ve mutlu nice yıllar diliyorum..

**


-------------------------------------------------------------------------------------
Tam 100 kişi katıldı. Inanmakta zorlanıyorum.
Isimleri yazmak istedim, ama çoğunluk adının görünmesini istemiyor.  Herkesin baş harflerini yazarsam orta yol bulmuş oluruz herhalde.


1 A.Te. 200
2 A.To. 50
3 AA 50
4 ABD 50
5 ABH 40
6 ACÖ 100
7 AG 50
8 AK 50
9 Al.S 20
10 Ar.S 50
11 ARS 50
12 ASS 100
13 BA 50
14 Ba.K 100
15 Be.K 50
16 BT 10
17 BU 40
18 BY 100
19 BZT 50
20 CE 50
21 100
22 400
23 ÇS ve arkadaşları 400
24 DCE  40
25 De.U 10
26 Di.U 100
27 Eb.Y 50
28 EC 30
29 200
30 Em.A 50
31 Em.Y 50
32 ENÇ 100
33 Es.K 250
34 50
35 EŞ & EŞ 100
36 ET 50
37 FDÇ 50
38 Fi.B 50
39 FK 50
40 FSA 100
41 Fu.B 100
42 Gö.D 10
43 Gö.Ş 50
44 GŞ (EŞ) 1000
45 Gü.DY 50
46 Gü.Ş 60
47 HAK 50
48 HK 50
49 HY 10
50 IH 50
51 İA 200
52 İK 30
53 İSA 50
54 İY 150
55 140
56 KA 30
57 KİŞ 100
58 Ma.B 100
59 MAK 10
60 MEÖ 50
61 MG 20
62 MRB 250
63 Mu.B 20
64 MYÖ 20
65 Ne.T 50
66 NED 50
67 NH 10
68 Ni.T 100
69 20
70 NU 50
71 NUE&GU 100
72 50
73 NY 30
74 OCO 20
75 OK 50
76 OO 50
77 ÖD 50
78 ÖE ve arkadaşları 165
79 ÖK 50
80 ÖO 30
81 ÖÖ 100
82 ÖŞ 150
83 PA 100
84 PAE 50
85 PE 100
86 PY 50
87 RG 2000
88 SAH 50
89 Se.Ö 1000
90 SK 50
91 SÖS 50
92 SS 50
93 SSA 15
94 SSM çalışanları 80
95 ST 100
96 Su.Ö 100
97 Ş.Sa. 30
98 Ş.Se. 95
99 ŞÇ 20
100 ŞS&GÇ 100
101 ŞT 20
102 TG 20
103 TK 15
104 TS 50
105 TY 20
106 20
107 YB 100
108 YMY&ÖK 150
109 YY 100
110 Z.De.Y 100
111 Zi.Y 100
112 ZSM 50
Sonradan eklenenler:
M.Ö. 5100 tl
T.İ.  100 tl
B.Ç.  50 tl
N.P.  300 tl
H.Ö.  50 tl
Ş.Ş.  100 tl.

Tabletten yapştırınca görüntü bozuluyor, halbuki excel'de tutmuştum. Neyse toplam 10,895 ediyor :)
 Dün dernek başkanı ile telefonda görüstüm. Toplanan paranın 10bine yaklaştığını söyledim, nasıl sevindi anlatamam.

Genelde mekanik bir insanım, duygularım yoktur, ama bu kampanyada etrafımda duyarlı çok sayıda insan olduğunu gördüm ve duygulandım :) yöneticilerimin bana güvenmesi de çok mutlu etti.

Bu bebeklerle şartlarımızı eşitleme konusunda elimden geleni yaptığıma inanıyorum. onların sahip olduğu şansı biz değiştirdik. Tek tek herkesin yüreğine sağlık. Önümüzdeki hafta kampanya sonlanınca herkese teşekkür maili atacağım zaten.

--------------------------------------------------------------------------------

26 Aralık 8800 TL :)

---------------------------------------------------------------------------------

24 Aralık Salı: 8300 TL :-)

---------------------------------------------------------------------------------
Bugün 23 Aralık Pazartesi. 7545 TL toplandı. 64 kişi destek olmuş. Hâlâ katılacak olanlar var. Bence hedefime ulaşacağım. Az kalmış.

Bu hafta sonuna kadar destekleri toplayacağım.


--------------------------------------------------------------------------------
Bugün 20 Aralık Cuma. Toplam para 6900 TL'ye ulaştı. Daha destek olacaklar var, daha ben varım.
Bugün dernek kurucusunun bir yazısını daha okudum. Blogunda olmayan bir yazısı. Ne kadar güçlü bir kadın, ben asla öyle olamam. Çocuğunun sınırlı ömrünü uzatmak için çırpınıyor, bir yandan (mecburen) çalışıyor, bir yandan başka çocuklara da elini uzatıyor...
Yazarken yoruldum. Dilerim önümüzdeki hafta bağışların toplamı 10 bin TL'ye ulaşır, iki çocuğun hayat kalitesi değişir...
Bu arada bir arkadaşım çocukların ihtiyacı olan bazı cihazları ücretsiz almaya çalışacak. Eşi bu cihazları satan firmada çalışıyormuş. Umarım başarılı olur.

--------------------------------------------------------------------------------
Bugun 18 Aralık Çarşamba. Sevincimi anlatacak kelime yok. Toplanan para 3680 TL. Ayrıca iki arkadaşım yüklü miktarda bağış yapmak istedi, onları bu toplamdan ayrı tuttum. Bir kişi daha eklenirse o taraf kendi başına bir Stander alabiliyor. Artık hedefim iki çocuğun hayatını değiştirmek.
Bu sırada çok şey öğrendim:
*duyarlı ne çok insan varmış. Arkadaşlarım maddi destek olmakla kalmayıp ellerinden geldiğince etraflarına da yaymaya çalıştı. Bu sayede daha fazla yardım toplandı.
*şirketimde iyi insanların bir araya gelerek kurduğu bir grup varmış. Ihtiyaç sahiplerine iletmek üzere aralarında düzenli para topluyorlar. isimlere baktım, yaklaşık 10 kişi, ve ben hiç birini tanımıyorum. En kısa zamanda tanışmak isterim.
*bir çok arkadaşım Canavan hastalığını daha önce duymadığını ve öğrenmelerine vesile olduğumu söyledi. Yeni bir şey öğrenmekten memnunlar.
*küslükler bir yana itildi :) daha önce aramın bozulduğu, aslında çok sevdiğim bir arkadaşım destek oldu. Mutlu oldum.
*derneğin kurucusu ile iletişim kurduğumdan beri düşünüyorum: çok düzgün ve mantıklı biri. Acaba hangi mesleği yapıyor? Astronot olabilir mi?
*çekine çekine mail attığım  yöneticilerim destek olmak istediklerini iletti. Duygularımı yazmayacağım, yağcılık olarak anlaşılmasın, dalgası geçilmesin. Destek olmak istediler işte o kadar :)
*maddi desteğin yanında güzel dilekler de geldi. Saklıyorum, çocukların ailelerine ileteceğim.
*akrabalarımdan tık yok, facebook kullanmıyorlar galiba. Ulaşmak için başka yol bulmalıyım.

---------------------------------------------
Bugün 16 Aralık Pazartesi. Kampanyayı başlattığım gün.
İş yerimde sadece tanıdığım bir grup insana mail atarak derneği ve hedefimi anlattım. Basit beklentilerim vardı. Bazıları maili okumadan siler, bazıları bilmedigi etmediği yere para göndermez vb diye düşünürken bir anda mail kutuma yüzlerce teşekkür maili geldi! kimi böyle bir kampanya düzenledığim için teşekkür ederken kimi farkındalık sağladığım için teşekkür etti.

Tahminimden çok daha fazla kişi destek olmak istedi.
Benim daha ulaşacağım çok kişi var! Yüzlerce mail atacağım. maili olmayan akrabalarıma tek tek telefon edeceğim. ufak ufak herkesin katkısı olsun ki devamını da takip etsinler istiyorum.

Listeyi bugün iş yerimde unuttum (ilk günün acemiliği)  ama inanır mısınız yaklaşık 3000 TL toplandı. Çok mutluyum çok...

Sunday, October 13, 2013

Gözyaşı kanalı tıkanıklığı @Janset

 Jansetcik 3-5 haftalıkken gözünde çok fazla çapaklanma olduğunu farkettik. Bazen çapaktan sanki gözü kapanacakmış gibi oluyordu. İçine doluyordu çapaklar. Başlarda kendimiz serum fizyolojik ile sildik ama durum biraz ciddi göründü. İnternette forumlarda “biz anne sütü damlattık, gözü iyileşti” gibi saçma sapan yazılar okudum. Uygulamadan önce doktoruma danışayım dedim. İyi ki uygulamamışım. Süt daha fazla zarar verebilirmiş. Doktorumuz bunun gözyaşı kanalının tıkalı olmasından kaynaklandığını belirtti. Bebeklerin kafası büyürken bazı yerlere baskı olabilirmiş. İlk günlerde açık olan bu kanal, o yüzden sonradan tıkanmış. Büyük ihtimalle kafa büyürken o da açılır dedi. Bize göz pınarına masaj yapmamızı önerdi ve bir iki damla yazdı. Damlalar işe yaradı, çapak azaldı. Masajı iki şekilde yaptık. Hem tam göz pınarının üzerinde parmağımızı koyup daireler çizdik. Günde 3 kere, her seferinde 10 daire. Her iki göze de yaptık. Bu harekete ek olarak bir de kanal boyu (göz pınarından buruna kadar) masaj yaptık. Korkmadan bastırmak gerekiyormuş. Eller temiz, tırnaklar dipten kesilmiş olacak. Yaklaşık 15 gün bu masajları yaptık. İlk haftanın sonunda hâlâ çapağımız vardı, doktor ilaç değişikliği yaptı. 15. günün sonunda çapaklarımızdan kurtulduk. Masajlarımızdan ve ilaçlarımızdan da:) 

Yeni doğan bebek bakımı hakkında notlarım

Dr. Cüneyt Genç, muayenehanesinde anne adayları için seminer planlıyor. Bir çocuk doktoru (bizim şimdiki doktorumuz: Dr. Levent Akgüngör), bir emzirme eğitmeni ve bir anestezi uzmanı, doğumdan önce gerekli eğitimi veriyorlar. Bence bunlar baya önemli bilgiler, ve kitaplarda yok. Kitapta olmayanları bold yazacağım. Kendi ek bilgilerimi ise mavi ile yanına ekleyeceğim.

Emzirme notları: 



  • Bebek doğar doğmaz ilk yarım saat içinde emzirmelisin. Bebeğin en güçlü emme isteği ilk 1 saat içindedir. Bu süreyi sakın kaçırma. 
  • Bu benim notum: ilk 15 gün 2 saatte bir süt ver. 2 saati sakın geçirme! Bazı hemşireler 2,5-3 saatte bir verebilirsin diyor ama yanlış. Ben salak gibi 2,5 saatte bir verdim, sarılık tehlikeli sınırlara ulaştı. Sonra daha bir çocuk doktoru kızdı, neden daha sık süt vermedin üşendin mi dedi. 2 saati geçirmeyecektin dedi. Dr. Cüneyt Genç de aynı şeyi söyleyerek kızdı. Karaciğerinden sarılığa neden olan maddeyi atabilmesi için 2 saatte bir emmesi gerekiyormuş. 
  • Anne sütünde iki önemli hormon vardır: Biri “Prolaktin” hormonu. Bu hormon sadece gece salgılanır. Çok önemlidir. Büyümeyi destekler. Süt yapımını artırır. Bu hormonun aktif olması ve bebeğe geçmesi için gece en az 3 kere emzir. Bu hormonun aktif olması için bebeğin emmesi gerekir, bebeğin emmesi üzerine beyin bu hormonu üretir ve aktif hale getirir. (odanın da karanlık olması gerekiyormuş. Ufak bir gece lambası olabilir, ama ne kadar karanlık o kadar iyi) 
  • İkinci önemli hormon “Oksidosin” hormonu: mutluyken salgılanır. Bebekle ilgili endişe, kaygı, mutsuzluk, yorgunluk vb durumlarında sütü azaltır, hatta keser. (bebeği 6 aylıkken ev taşıyan bir arkadaşımın sütü kesildi. Yorgunluktanmış) 
  • Emzirme: Emzirme sırasında bebek sana dönük olacak. Göbek göbeğe dur. Göğüs ucu ile bebeğin ağzı tam karşı karşıya olmalı. Senin dirseğinde bebeğin başı olacak. Elinle poposundan destekle (desteklemezsen enerjisini oraya harcar ve çabuk yorulur, memeyi bırakır). Bebek yere paralel olursa (vücut tavana doğru) memeyi çabuk bırakır. Çünkü kafasını yana çevirip öyle durmak zor gelir, yorucudur. Emmeye başlaması için bir damla damlatabilirsin. Ağzını açınca kahverengi kısmı olabildiğince sok. 
  • Boşta kalan elinle göğsünü C şeklinde tut. Baş parmak yukarıda, diğerleri aşağıda. İşaret parmağı boşta kalacak. Onunla bebeği uyandıracaksın. 
  • Çeneden uyandır. İşe yaramazsa ayak altından ovala. Uyanınca tekrar ver. (memeyi ağzından çeker gibi yapınca da uyanıp emiyor) 
  • İlk 10 günden sonra maksimum 20 dk emer. Doyunca bırak, zorlama. 
  • Bebeğin emme refleksi damaktan tetiklenir. Dudak ucunda bir şey tutarsa uyarılmaz, hemen bırakır
  • İlk 10 gün her iki göğüsten min 10 dk max 30 dk emzir. 
  • Günde yaklaşık 12 kez emer. 
  • Sütün yettiğini nasıl anlarız: 
  1. Bebeğin kilo alımından. Doktor ölçer. 
  2. İdrarından. Günde 7-8 kez yapmalı 
  3. Kakasından. Minimum 3 kez dolu dolu yapmalı. Az yapıyor ise 7-8 kez yapmalı. 
  4. Memeden. Çok süt doluyken emzir. Sonra elinle bak. yumuşamışsa, bebek yeteri kadar almıştır. 
  5. Bebekten. 15-20 dk emdi, keyifle bıraktı, uyudu : iyi. 
  • 2-3 saat uyumalı. Uyanmıyorsa sorun olabilir. Midesi 2,5 saatte boşalır. En geç 3 saate acıkıp uyanmalı. Uyanmıyorsa üstünü incelt uyansın. Altını aç vb. 
  • Memede çok kalıyorsa süt az demektir. Sütü artır (artırıcı çay ve sıvı al) (sütü artırma ile ilgili yazım olacak) 
  • Biberon ve yalancı emzik kullanma. Enjektör veya kaşık kullan. (verdiği bu bilgi tartışılır) 
  • Üstünü kalın giydirme. (bebeklerde terleme olmadığı için vücutlarındaki fazla ısıyı kontrol edemiyorlar, çok bunaltıcı oluyor. Bunaltmamak lazım) 
  • Pompa kullan. Başlarda medela hastane tipi olandan kiralayabilirsin. Sonraki aylarda normal pompa alırsın. Elle çekenleri kullanma, zarar verir. Elektrikli kullan. Elle kullanılan, eğer göğüste sorun varsa çözmez. Kanal tıkalıysa boşaltmaz. 
  • İlk zamanlarda sütü sağ, dipfrizde sakla. Üzerine tarih yaz. İlk koyduğunu ilk kullan. 

Doktor notları 




  • Anne protein almalı. Hatta kaliteli protein alırsa daha iyi. İyi miktarda protein alanlarda bebeğin beyninin daha çok büyüdüğü görülmüş. Haftada 2 gün kırmızı et, 1-2 gün balık, 1-2 gün tavuk (organik) yemek lazımmış. Yumurtanın beyazında da kaliteli protein var. (ben ilk üç ay tam bu şekilde beslendim, süt hem çok miktardaydı hem de çok kaliteliydi, bebeğin kilo alımı uçtu. Doktor, sütümdeki protein miktarının çok iyi olduğunu söylemişti) 
  • Bebeğe en alerjik besinler süt, kakao, ve kuruyemiştir. Anne bunlardan uzak durmalı. (ben sütü hiç içmedim, yoğurt peynir vb serbest. Kakao yiyordum, bebeğin yanağında alerji oldu. Kakaoyu kesince o alerji de geçti. Bu alerjiler hemen olmak zorunda değil, sonradan da çıkabiliyor. Bizde 7 aylıkken çıktı) 
  • Anne çiğ meyve sebze yerse gaz yapar. (“kolik” yazımda daha detaylı bilgi var) 
  • Bebekte eğer yeşil ve köpüklü varsa bebeğin süt ürünlerine alerjisi vardır. Bizim içtiğimiz sütteki laktozu parçalayan laktaz, bebekte yoksa bu durum görülür. Çözüm: anneye süt ürünlerinde diyet. 
  • Bebek emerken memenin sadece ucunu değil, kahverengi alanın hepsini emmeli. Yoksa çatlak olur. (bunu detaylandırmıyorum, herkes biliyordur, her yerde yazıyor) 
  • Bebeğin çenesi başlarda güçsüzdür. Çabuk yorulur. Az ve sık emebilir. 
  • Sütün %87’si sudur. Bu yüzden günde en az 2-3 litre su içmek gerekiyor. Her emzirmeden sonra 1 bardak su mutlaka içmeli. 
  • Bebek doğunca sarılık başlar. Üçüncü gün gözle görülür hale gelir. 3-7 gün aradı maksimum düzeydedir. 7-12 gün arası azalır. Genelce 12. günden sonra artış olmaz. Görmek için cam önünde, gün ışığında bak. 
  • 15. günden sonra emme 2,5-3 saat araya iner. 
  • 1 aydan sonra 4-6 saat uyumasına izin veriyoruz (illâ uyandırmayın demek istedi). 
  • Bebeklerin burnu çabuk tıkanır. Kafası büyüyene kadar bu sıkıntı olacak. (hatta kafa büyürken burunla birlikte gözyaşı kanallarını da tıkıyor.  bununla ilgili bir yazım var, bizde sorun olmuştu)
  • Midede kapak yok. Kusmalar bu yüzden. Hatta genzine de kaçar. 
  • 15. günden sonra oda sıcaklığı 21-22 derece olmalı. Daha sıcak olmasın, burun tıkanır. 21-22 derece, bebeğin beyin aktivitelerinin maksimum olduğu sıcaklıktır. Daha yüksek sıcaklıkta beyin daha az çalışırmış. 
  • Başını yukarıda tut. Mideden yukarıda olsun, midesindekiler çıkmasın. Şiltesini buna göre ayarla. 
  • Burun temizlemek için manuel burun pompaları kullanışlı değil. Otri bebe nazal aspiratör alın. Islatmak için de serum fizyolojik damlatabilirsiniz (serum fizyolojik 3 günden fazla üst üste kullanılmamalı. Kullanılırsa, daha fazla kuruluğa neden oluyor. Mümkünse banyo sonrası burun nemlenmişken serum fizyolojik kullanmadan temizlemek lazım. Serum fizyolojik kullanmamak için bir diğer yöntem de burnun kurumasını önlemek. Bunun için oda nemlendiriciler kullanılabilir ama onları da 3-4 saatten fazla kullanmamak, ara sıra temizlemek gerekiyor. En iyi yöntem ıslak havlu asmak. En çok nemi de bu sağlıyor. Kaynak: Dr. Alev Kutlu’nun notları) 
  • Gazını çıkarmadan yatırırsan kusar. 
  • Omuzda/göğüste uyumak ister. Sonra kopması zor. Her uyumak için seni ister. Önüne geçmek istiyorsan sistemi başta kur. Üstünde uyutma. Kafa düşünce yerine yatır. Aynı sebepten, sallama (Janset kolik olunca biz buna uymadık. Ama alışmadı da…) 
  • Göbek düşene kadar banyo yok. Silebilirsin. İlk günlerde silmek de yok :)  ilk 2 gün silmiyoruz. 2-3 günden sonra vücudunu silerek temizleyebilirsin. Göbek bağı düştükten 1 gün sonra banyo yaptır. Her gün yıkanıp uyuyabilir. Şampuanı 3 günde 1 kullan. Duşu hızlı yap. Ve uykudan önce yap ki uyku masajı gibi olsun. 
  • Yatak ve çarşaf sert olsun. 
  • 30 günden sonra dışarı çıkar. Her gün 1 saat temiz hava güneş alsın. Kışa gelir de dışarı çıkamazsanız balkona çıkın. Mikrop alsın güçlensin. 
  • Avm’ye gideceksen sabah saatlerinde git. Gün içinde manyetik alan artar ve birikir. Arabayı açık otoparka koy. Diğerinde çok egzoz var. 
  • Grip olursan emzirmeye devam et. Grip, sütten geçmez. Ama maske tak ve ellerini sık sık yıka. 
  • Doğumdan 1-2 gün önce meme uçlarına lansinoh sürmeye başlayabilirsin, bebeğe geçmez. (bence çok gereksiz. Niye önceden başlayasın ki, doğumdan önce zaten kuruluk yok, neyi nemlendiriyoruz?)

KoLiK


Jansetcik 17 günlükken acı ağlamasıyla tanıştık. Başta sebebini anlamadık. Canı acıyor sandık. Bir yerine bir şey mi oldu acaba diye her yerine baktık, çocuğu yatırdık, kaldırdık… kulağı mı acıyor ateşi mi var derken bulamadık neden ağladığını. Akşama doğru başlayan bu ağlama, bir krize döndü. Janset ağladıkça ısındı. Kafası terledi. Yüzü kırmızı oldu. Ağlamaktan nefes alışı da etkilendi. Ve o kriz saatlerce geçmedi. Gece yarısıydı, ağlaması kesildi ve uyudu. O günden sonraki her günümüz böyle geçti. Akşam saatlerinde başlayan düzenli ağlama krizlerimiz vardı artık. Saat 5 gibi hafiften başlayan mızık mızık ağlama, saat 7’de tam bir krize dönüyordu ve gece 12-1-2’den önce geçmiyordu. O saate kadar Janset’i kucağımızda koridorda gezdirerek, mekân değiştirip oyalayarak (oyalanmıyordu ama yine de denemekten vazgeçmedik), hoplatıp zıplatarak (bu işe yarıyordu) sakinleştiriyorduk. En son uyutmak için ayağımızda sallıyorduk (bazı günler 1 saat, bazı günler 3 saat-hiç kolay değil, insanın baldırları kas yapıyor). O uyuduğunda sanki savaştan çıkmış gibi oluyorduk. Sabaha kadar deliksiz uyuyordu. Bu savaş onun minicik bedeni için çok yorucu olmalı. Gece 2 saatte bir içmesi gereken sütü uykusunun arasında alıp uyumaya devam ediyordu Jansetcik. Ertesi sabah kalktığında, neşeli, bıcır bıcır bir kız oluyordu. Uykusunu almış, enerjisini toplamış, ve bir önceki geceyi unutmuş bir bebek oluyordu. Gülüyordu, neşe saçıyordu. Onun o neşesi, bize de yorgunluğumuzu unutturuyordu. Sabah saatleri çok mutlu geçerken, öğlen saatlerinde nötürleşiyor, akşama doğru tekrar mızmızlıklar başlıyordu. Bir süre her günümüz bu düzende geçti. Önce gaz sancısı diye düşündük. Sonra reflüsü olduğu ortaya çıkınca bu ağlamaları ona bağladık. İkisi için de çözümleri uyguladık, Janset hâlâ ağlıyordu. Kolik mi dedik. Doğru cevap: Janset’in hem gazı vardı, hem reflüsü, hem de koliği. Hepsinin etkilerini azaltmak için uğraştık. Yaptıklarımız genel olarak işe yaradı.

 Gaz Sancıları için:

  • Öncelikle ben yediklerime çok dikkat ettim. İlk 3 ay boyunca kesinlikle bakliyat tüketmedim. Sadece fasulye ve nohut değil, mercimek vb de tüketmedim. 
  • Süt yapıcı özelliği ile bilinen bulgur gaz yaptığı için bulgur da yemedim. Çoğu yerde yazmaz, ama bir çok arkadaşım da aynı tecrübeyi aktarmıştı. Gerçekten gaz yapıyor. 
  • Gaz yapan sebzeleri de yemedim. Başta kerevizden uzak durdum. Yeşillikleri (marul vb) tüketmedim. Salatalık yemedim. Yeşilliklerden dereotu yedim, çünkü onun süt yapımına çok etkisi var. 
  • Bunların dışında zaten çok az yiyecek kalıyor. Et tavuk kabak gibi 3-5 yemeğe kalıyor insan. Onlara da kimyon döktüm. Kimyon da gazı azaltıyor. 
  • Süt hiç içmedim. Süt ürünlerini kısıtlı aldım. Yoğurt ve peynir yedim. Ama dışarıda sütlü tatlı yemedim (yemedim diyorum ama bir kere denemişliğim var. Acı bir tecrübeydi, doktorumuz sütlü tatlı teşhisi ile nokta atış yaptı.) 
  • Günde 2-3 bardak rezene-papatya çayı içtim. Papatya çayı sadece gaz için, ve günde bir bardaktan fazla içilemiyor. Rezenenin gaza etkisi daha az, ama birkaç bardak içilebiliyor. Sütü de arttırdığı için bolca içmekte fayda var. Aktarlarda satılan karışık çaylar da gazı azaltıyor. 


Buraya kadar benim beslenmemle ilgili noktaları yazdım. Şimdi Janset’le ilgili neler yaptık onları anlatayım:

  • Öncelikle Jansetin sırtına pıt pıt vurarak gaz çıkardık. Ama bu reflü için meğer kötü bir hareketmiş. Reflüyü tetiklermiş. Bunu öğrendikten sonra vurmak yerine yukarıya doğru hareketlerle sırtını sıvazlamaya başladık. Bebekte reflü yoksa vurun gitsin J midedeki kabarcıklar, o vurmalar ile yer değiştirirmiş, ve bir ara midenin borusuna denk gelip oradan çıkarmış. Sallamak lazım yani. 
  • Biogaia. Mucize ilaç. İçerken insan faydasını görmüyor, Janset düzenli olarak bunu içerken “e hâlâ gazı var, bu ilaç bir işe yaramıyor” diyordum. Ama içmediği günlerde etkisini görünce fikrimi değiştirdim. İçmiyorken daha büyük krizle yaşadık. İşe yarıyormuş, hakkını yemişim. 
  • Gaz ilaçları bizde işe yaramadı. Sab-simplex, metsil, bir ilaç daha vardı adını unuttum. Hepsini düzenli kullandık denedik. Hiçbiri işe yaramadı. Bu, bebekten bebeğe değişiyor galiba, başka bebeklerde işe yarıyor olabilir. Biz bıraktık. 
  • Jansetin kafasını mümkün olduğu kadar yukarıda tuttum. Yatarken gaz çıkaramıyorlar. Ama dikken ağzından pıt pıt çıkıveriyor. Gaz probleminin üçüncü ayda geçmesinin sebebi de bu; çocuk dik durmaya başlıyor ve gazını çıkarabildiği için sancıları geçiyor. 
  • Doktorumun sekreterinin bir önerisi vardı, iki çocuğu olmuş, denediği yöntemlerin arasında en çok bu başarılı olmuş: acı elma yağı ile bebeğin topuklarına masaj yapmak. Denedik, gerçekten işe yarıyor. Günde iki kere topuklarına birer damla ile masaj yaptım. Çok kötü kokuyor, elimden zor çıkıyordu. Ama 3 ay o kokuya dayandık, yapacak bir şey yok. Acı elma yağını bulmak zor, adaçayı yağı diye de geçiyor. Ben eczaneden aldım. 
  • Bacaklarından tutarak bisiklet hareketi yaptırdık. Biraz bastırınca da gazını çıkarabiliyor. Çok faydalı bir hareket. 
  • Yüz üstü yatırdık. Tabii ki gözetim altında! Sonuçta nefes alamama ve boğulma riski var. Bunu yapmamak için uzun süre direndim. Bir gün yüz üstü yattığında gazını daha rahat çıkardığını fark ettim. Diğer günler de öyle yatırdım, ve sancılarda azalma oldu. O uyurken hep yanında bekledim. 
  • 1 saatten daha kısa aralıkla süt vermedim. Doğru duydunuz, vermedim. Çünkü bebeğin emdiği süt 1 saatte sindirilirmiş ve mideyi terk edermiş. Eğer o sindirilmeden tekrar süt içerse, midesinde sindirilmiş süt ile sindirilmemiş süt karışırmış ve gaz yaparmış. Bunu Dr. İbrahim Saraçoğlu’nun bir yazısında okumuştum. “az da olsa emsin” diye sık sık meme verenler, burada hata yapıyorlar. 
  • Bence en önemlisi: hep kucağımızda tuttuk. Çünkü canı acıyor, ve korkuyor. Sığınacak sıcak bir yer arıyor. Hem karnını da sıcak tutmuş oluyor. Zaten kucağa ilk 3 ay alışmazmış. Alışmadı da. 


Bu kadar şeyin hepsini birden yaptık. Hepsinin biraz etkisi var. Ne kadar azalsa, çocuğun canı ne kadar az acısa kârdır. Gaz, gerçekten can yakan bir şey. Çocuk ellerini yumruk yapmakta, kızarmakta, ve boğazı tahriş olana kadar bağırmakta haklı.

….beşiğinde tıngııır mıngır sallanır iken… bu savaşımız Janset 2 ay 3 haftalıkken birden geçti. Bir günde! Çok ilginç. Azala azala değil, bir günde bitti gitti. Yorulmuştuk. 3 aylık olunca biteceğini biliyordum; bizimkinin bir hafta erken bitmesi güzel bir sürpriz oldu. Şimdi ne oldu: Janset kucağa alışmadı. 4 aylıkken zaten kucakta durmak istemiyor, dışarı izlemek istiyor, öne döndürün beni diyor, kendini ittiriyor. İyi ki o dönemde kucağımda taşımışım. Bio-gaia ilacını 6 aylık olana kadar kullandık. Miktarı azalttık sadece. Geri kalan şeyleri bıraktık ama. Papatya çayı, acı elma yağı (ııyyy ne kötü kokuydu o öyle), kimyon… normal hayata döndük yaşasın :) 


Gazı çözdük; reflü için ne yaptık? 

Doktorumuz (Dr. Levent Akgüngör @TOBB ETÜ), Janset’in reflüsünün ileri seviye olmadığını söyledi. İleri vakalarda çocuk muayene olurken bile 3-4 kez kusuyormuş. Kilo alımında sıkıntı olurmuş. Bunları duyunca “aman bizimki de bir şey değilmiş” dedik. Bazı basit önlemleri anlattı. Ben (araştırmacı kişilik) zaten internetten okuyup hepsini uyguluyordum :) Bir de ilaç önerdi. Reflü olmasının sebebi midenin tepesinde duran bir kasın gelişmemiş olmasıymış. Kas normalde mideden yukarı kaçışı engellemek için daralırmış (tek yönlü valf gibi anladım-akışkan dersler hayatta ne işimize yarayacak diyenler, alın size:) ). Kasın hızlıca gelişmesi ve daralması için bir şurup aldık. Bu şurup, Janset’e hiç iyi gelmedi! Kızcağızın resmen canı yandı. Yan etkilerde yazıyor zaten. Hatta bulantı, sersemlik, uykusuzluk hâli de yazıyor. Sanırım Janset her birini biraz gösterdi. Daha çok ağladı :( ilacı kestik. 6-7 aylıkken reflü biraz daha düzeldi ama tam geçmedi. Ben bu yazıyı yazarken Janset 9 aylık, ve hâlâ reflü önlemleri hayatımızda. 

Neler yaptığımıza gelince: 

  • Reflü için yapılanlar, gazı tetikliyor; gaz için yapılanlar da reflüyü tetikliyor. Çok dikkatli olmak lazım. Örneğin gaz için sırtına pıt pıt vurulurken bu sarsıntı reflüyü azdırıyor. Bunu öğrendikten sonra sırtına vurmaları kestik. Öte yandan reflü için az ve sık emzirin derler. Mide çok dolunca çocuk kusarmış ve bu, oradaki kasların hep bu yönde çalışmasını sağlarmış (halk deyimiyle “yer yapar”mış). Bu da gazı azdırıyor. Midede sindirilmiş ve sindirilmemiş sütün karışması ile gaz artıyor. Ben bunu yapmadım. Ortalama bir yol buldum kendimce, tamam bir sefer de çok da mideyi doldurmasın dedim ve acıkmasa bile 2 saatte bir emzirdim. Yaaani bir bebekte hem gaz hem reflü varsa, iş zor. 
  • Yatağını eğimli kullandık. Bunu, altına yastık koyarak yapmadık. Bence bu sakıncalı bir yöntem. Hem eğim sabit olmuyor, hem yatak ağırlaşıyor, hem de bebek için muhtemelen rahatsız bir durumdur. Yastıkla yapılan eğimler genelde bebeğin belinden yukarısına eğim veriyor. Biz yatağın tümüne eğim verdik. Bizim park yatağımız vardı. Ara kat var, file gibi bir şey takılıyor, yatağı o taşıyor. Filenin baş tarafındaki saplarını kısalttık, yatak eğimli olmuş oldu. Daha sonra en alt katı kullanırken yatağın altına bir sunta kestirdik. O suntanın baş tarafını yukarıda tuttuk (altına destek koyarak). Janset hep eğimli ama aynı zamanda düz yatakta yattı. Seyahatlerde yapamadık tabi. Ama çok sorun olmadı. 
  • Bence en önemlisi: altını değiştirirken, asla bacaklarını yukarıya kaldırmadım. Altına bezi koymak için bebeği sağa-sola yatırarak bezi ittirdim. Bacaklarını kaldırmak, midesine baskı yapıyor.
  • Emzirirken, özellikle ilk aylarda, Janset’in başını yukarıda tutmaya çalıştım. Emzirme yastığı kullanmadım. Başını kolumla destekledim, poposu ve bacakları daha aşağıda kaldı. Uyursa da o şekilde uyuttum. 
  • Kolik yüzünden mümkün olduğunca kucağımda uyutmuştum. Bu, reflü için de iyi geldi. Başı yukarıda uyudukça rahat etti. 


Son adım: Kolik

Gaz ve reflü çözülse de, hâlâ arta kalan sebepsiz ağlamalarımız oluyordu. Bunların önüne geçmek için internetteki önerileri yaptım. Çoğu işe yarıyor. 
  • Ayakta sallayarak uyutma. Başlarda “ayakta sallamaya alıştırmayacağım” demiştim. Neden dediysem :)  kolik olunca salladık. İyi de geldi. Reflüsü için zarar verdi ama başka türlü susmuyordu. Ayağımda sallarken bazen lamba ile konuşuyordu. Ona dertlerini anlatıyordu. Konuşurken uyuyordu. Kolik geçince ayakta sallamayı bıraktık. Alışmadı. 
  • Saç kurutma makinası: çok yakın tutmamak gerekiyormuş. Aynı zamanda radyasyon da yayıyor. Fazla kullanmamaya çalıştıysam da çok kere kurtarıcım oldu. Sese odaklanıyor ve susuyor. Susunca düzgün nefes alıyor ve uykusu gelince uyuyor. Süpürge kullanmadık. Sağlıksız bir çözüm olurdu. 
  • Kolik müziği. Bir daha duymak istemiyorum! Youtube’da var, 16 dakikalım bir video. Videosu iğrenç. Görüntüyü kapatıp dinletiyorduk. Yüksek sesle dinletmek gerekiyor. Korkmayın, bebeğe zarar vermiyor. O frekans yüksek seste etkili.3-4 kez dinliyor, o arada ağlaması kesiliyor, ve uyuyordu. O müzikten nefret ediyorum nefret nefret nefret. (Buzuki Orhan’ın da kolik cd’si var ama o bu kadar etkili değil.) 
  • Ortam değişikliği. Odadan odaya geçiyorduk. Dikkatini dağıtmak için. Kışa denk geldiği için akşam akşam dışarı çıkaramıyorduk ama evin içinde yer değiştiriyorduk. 
  • Karın elde taşıma. Bebek yüzüstü, eliyle karnından tutuyoruz ve koridorda yürüyoruz. Biraz hoplatarak yürüyünce daha bir hoşlanıyordu sanki. Bir süre susuyordu. Bunu Gülşah’tan öğrendim. Karnının üstüne ağırlık vererek durmak onu rahatlatıyor. 
  • Partnerler arası değiş tokuş yapıyorduk. 2 saat ben ilgilendiysem 2 saat Özgür ilgileniyor, bazen anneme paslıyoruz falan. İnsanın sinirleri yıpranıyor. “e hadi artık kapa gözlerini” diye bebeğe sesim yükseliyordu. Halbuki bebeğin ne suçu var ki… o da isteyerek yapmıyor. Yazık… 2 saat sallamanın sonunda insan farkında olmadan bu noktaya gelebiliyor, mola vermek lazım. 
  • Üçüncü ayda koliğin tamamen geçeceğini bilmek lazım. Umut, fakirin ekmeğidir  :)

Wednesday, October 2, 2013

kimim ben?

Kim olduğumu merak eden biri mi varmış?
Dur dur gitme, anlatıyorum:

Okinoo tayikoo donn donn
Okinoo tayikoo don don don

ODTÜ Fizik bölümünde okudum (2000-2004). Uzerine ODTÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisliğinde master yaptım (2004-2007).
Büyük bir şirkette Ar-Ge mühendisi olarak çalışıyorum. Yaptığım işi seviyorum.

Teknik bilgiler böyle...




2005 yılında hayatımın aşkı ile tanıştım.. güzel bir evliliğimiz ve bir kızımız var.

Çocuklar... ah çocuklar!
Üniversitede okurken çocuk bakıcılığı yaptım. Çok zevk aldım.  Hiç unutmuyorum, büyüğün adı Gökçenaz'dı, ufaklığın adı Kardelen'di. Ben onları çok sevdim.  10 yıl sonra kendi çocuğum oldu. Tüm tecrübeli anneler bana telefonda aynı soruyu soruyor: "nasıl? Kendi çocuğun olunca çok farklı değil mi? " Değil! Sizin için farklı olabilir. Siz daha önce ÇOK sevmemişsiniz, bu duygu değişik geliyor. Ben sevdim.

Yine üniversite yıllarımda bir yıl Lösev'de gönüllü çalıştım. Tecrübelerim bana kalsın.

Hayvan haklarını hep korumaya çalıştım. Baktım bireysel çabalarım bir yere varmıyor, HAYTAP'ta görev aldım. Taa ki hamile kalıncaya kadar. sokak hayvanlarının kısırlaştırılması için çalıştık ki nüfusları artmasın. Yurt dışından kaçak hayvan girişi ile mücadele ettik. Pet shop'larda hayvanların uretilmesi ve satılması ile savaştık. Evcil hayvan isteyenleri barınaklara yönlendirdik. Hayvanlı sirkleri protesto ettik. yunus parklarını da.

Universitedeyken iletişim topluluğundaydım. Durumu iyi olmayan ilkokullara gönüllü öğretmenlik projesınde çalıştım 2 yıl. Çocukların mektuplarını hala saklarım.

Yaptıklarım her ne kadar bölük pörçük görünse de, ben ortak yanlarını daha yeni yeni görüyorum. Adalet. Evet, en büyük değerim Adalet. Bunu sağlamak adına, hakkını kendi savunamayanlar için gönüllü olmuşum hep. işte bu nedenle hep çocuklar ve hayvanlar için debelenmişim. Daha da debeleneceğim.

Bir de spor yaptım: okçuluk. Evet doğru okudun, okçuluk. Tabiki spor! Hayret birşey. Türkiye üniversiteler arası yarışmalara iki kere katıldım, birinde ikinci oldum, birinde sonuncu oldum :)
Bir de yüzdüm. Bol bol. ne zamana kadar? Yüzme hocamla evlenene kadar. Çok karıştı çooook! Adam benden mükemmeli bekliyor. Hataya tahammülü yok. Ben sadece yüzmek istiyordum. Olmadı. Bıraktım.

Southpark'ı çok severim. Günlük hayatta neredeyse her durumu bir southpark bölümü ile eşleştirebilirim.

Karpuzu da çok severim. Onsuz hayat düşünemiyorum. Iyi ki ülkemizde ucuz :)


Dansa ilgim var ama eşli dansa değil. Jazz dansa, biraz funk dansa, biraz da hip hop dansa.Bu konuda çok amatörüm, ama acayip zevk alıyorum. Dans ediyorum ama bir yandan da ödüm patlıyor bir gün bir tanıdığım görecek diye.
El işi ile uğraşmayı çok seviyorum ama bebeğim olduğundan beri hayal oldu...

Aa bebeğim... adını Janset koyduk. Bence çok komik bir bebek. Iş yerindeyken özlüyorum be günlük!

Bu arada Janset'e yaptığım bir blog var: http://jansetcelik.blogspot.com/